Zorba-Nikos Kazancakis (İnceleme)
Zorba, Nikos Kazancakis’in 1946 yılında yayımlanan, Aleksi
Zorba adında Makedonyalı bir adam ile hayata karışmak amacıyla Girit’e gidip
orada bir linyit yatağı işletmek isteyen entelektüel bir adamın kesişen
hayatlarını konu alan romanıdır.
DİKKAT! BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERMEKTEDİR.
Hayata karışmak için Girit’e gitmekte olan anlatıcı, limanda
sırtında santur taşıyan bir adamla karşılaşır. Aleksi Zorba adındaki bu adam
ile bir süre sohbet ederler. “Patron” ile Zorba, balıkçı kahvesindeki
sohbetleri sırasında birbirlerine iyice ısınırlar. Patron’un Girit’te bir
linyit madeni vardır. Zorba, her işte çalışabileceğini, Patron’a yardımcı
olabileceğini söyler ve Patron da Zorba’yı yanında götürmeye karar verir.
Zorba ve Patron yolculuğun ardından Girit’e varırlar. Orada
bir kahveye girerler ve nerede konaklayabilecekleri konusunda yöre halkından
bilgi almaya çalışırlar. Köylüler ikiliye Madam Ortans adındaki Fransız bir
kadının pansiyonunda kalabileceklerini söylerler. Zorba ve Patron Madam
Ortans’ın pansiyonuna doğru yollanırlar.
Günler geçtikçe Zorba, kendini iyiden iyiye linyit işine
kaptırır. Kontrolü Patron’un elinden alır ve bütün işleri yönetmeye başlar.
Zorba bu sırada Madam Ortans ile bir ilişki halindedir. Yaşlı Zorba ile Madam
Ortans iyi geçinmektedirler.
Patron, Zorba’dan habersiz planlar yapar. İşçiler konusunda
daha eşitlikçi bir düzen hayal etmektedir fakat Zorba bu planları duyunca
küplere biner ve “Patron ya kapitalist ol ya sosyalist.” der. Zorba, Zorba’dan
başka kimseye ve eşitlik dahil hiçbir şeye inanmamaktadır.
Patron ve Zorba, günlerden bir gün, bir köy evine giderler.
Evin sahibi yaşlı adam ve karısı, Patron ve Zorba’ya oldukça misafirperver
davranırlar. Fakir olmalarına rağmen mutludurlar. Zorba, Patron’a yaşlı çifti
gösterir: “Kadın-erkek eşit deyip de bu insanların gözünü açma Patron. Onları
birbirine düşürme, tanrı yok deyip de onların şükretmelerini engelleme.” der ve
Patron’u dilinin ucuna gelen eşitlik söylemlerini dile getirmekten vazgeçirir.
Bir gün akşam yemeğinde Zorba bir anda kalkıp oynamaya
başlar. Patron, bu duruma şaşırır. Zorba, ne zaman sevinse ya da ne zaman
üzülse, sevincini, öfkesini, üzüntüsünü oynayarak attığını söyler Patron’a.
Zorba oynarken kendinden geçmekte, yalnızca o anı yaşamaktadır. Bu arada Patron
ile Zorba git gide daha da sıkı arkadaş olurlar. Zorba, yaşayarak kazandığı
deneyimi “kağıt faresi” dediği mürekkep yalamış genç Patron’a aktarır.
Zorba bir gün yeni bir linyit damarı bulur ve bu damar için
bir geçit kazdırır. İşler Zorba için iyi gitmektedir fakat bir gün geçit
yetersiz destekleme sebebiyle çöker, Zorba sayesinde işçilerin hayatı kurtulur.
Bu esnada Zorba kafasında çıkarılan linyiti limana indirecek bir hava yolu
tasarlamaktadır.
Zorba hava yolunu bahane edip şehire gider. Günlerce
ortalarda görünmez. Patron, durumu merak etmeye başlar. Derken Zorba bir mektup
gönderir. Mektupta genç bir kadınla tanıştığını ve Patron’dan malzeme için
aldığı paraların bir kısmını genç kadınla yediğini itiraf eder. Patron, duruma
karşı nasıl bir tepki göstermesi gerektiğini bilmemektedir, sevinsin mi,
üzülsün mü, Zorba’ya sinirli mi davransın karar verememektedir. Zorba’ya “Hemen
gel.” şeklinde bir telgraf çeker.
Zorba’nın olmadığı günlerde Patron kendiyle ve Buddha ile
başbaşa kalır. Bu sırada Madam Ortans da Zorba’nın nerede olduğunu, neler
yaptığını merak etmektedir. Patron, Madam Ortans’a bir oyun edip eğlenme
niyetindedir; Zorba’nın onunla evlenmeyi planladığını söyler yaşlı dilbere.
Bunun üzerine Madam Ortans sevinçten havalara uçar.
Birkaç gün sonra Zorba tekrar köye döner ve işler yeniden
başlar. Zorba’nın gelişi Patron’u sevindirmiştir ama bu sevincini Zorba’ya
belli etmek istemez. Zorba’nın dönüşü, Patron’a Zorba’nın çarçur ettiği
paraları unutturmuştur. Zorba ise şehirden bambaşka bir adam olarak dönmüş,
saçlarını boyatmış, adeta gençleşmiştir.
Zorba, yapacakları hava yolu için köydeki manastırın sahip
olduğu ormanı satın almak amacıyla Patron’la birlikte manastıra gider.
Manastıra giden yolda akıl sağlığı yerinde olmayan Zaharios adında bir keşişle
karşılaşırlar. Keşiş, onları manastıra götürür. Manastırda Zorba ve Patron
keşişlerin dünyevi işlere duydukları özlemi gözlemlerler. Zorba, manastıra ait
ormanı yarı fiyatına almak için kafasında oyunlar kurmaktadır. Bunun için bir
gece manastırda konaklarlar. Manastırda gece bir cinayet işlenir. Bir silah
sesi duyulur ve ortalık birbirine karışır. Karışıklıktan yararlanan Zorba’nın
eline bir fırsat geçmiştir ve bu sayede ormanı yarı fiyatına almayı başarır.
Patron’un uydurduğu hikâye yüzünden Zorba, Madam Ortans ile
nişanlanmak zorunda kalır. Zorba yalandan da olsa yaşlı kadını mutlu etmeyi
kendine görev edinmiştir ve duruma ses etmeyerek Patron’un kurduğu bu oyunu
oynar.
Paskalya günü Patron köye iner ve Paskalya için yapılan
eğlenceleri izler. Birden halkın dikkati kiliseye yönelir. Eğlence kesilmiştir,
herkes kiliseye giden köyün genç dulunu izlemektedir. Halk bir anda galeyana
gelir ve köylüler genç kadını köyün namusunu lekelediği iddiasıyla linç etmeye
başlarlar. Olayları gören Zorba araya girmeye çalışsa da genç kadının ölümüne
mani olamaz. Genç dul kadının ölümü Zorba’yı derinden etkiler. Günlerce
konuşmaz ve ağzına lokma koymaz.
Bu esnada Madam Ortans hastalanır ve yatağa düşer. Doktorlar
derdine derman bulamazlar ve yaşlı kadın ölür. Bu olay, Zorba’yı çok üzer ve
ilk defa Zorba, ölümün soğukluğu karşısında dehşete düşer. Köylüler Madam
Ortans’ın öldüğünü duydukları anda kadının evini yağmalamaya başlarlar. Zorba
engel olmak istese de başaramaz, Madam Ortans’dan geriye pek fazla şey kalmaz.
Bir gün deli keşiş Zaharios, koşarak Zorba’nın yanına gelir
ve manastırır yaktığını söyler. Zorba, bu işe sevinmiş, keşişi öfkeli diğer
keşişlerden saklamaya karar vermiştir. Keşişi bir süreliğine yalnız bırakan
Zorba, geri döndüğünde keşişin öldüğünü fark eder. Bunun üzerine Zorba ertesi
gün yapılacak olan hava yolunun açılışı için bir “mucize” planlar. Ertesi gün
Zorba’nın uzun süredir üzerinde çalıştığı hava yolunun açılış hazırlıkları
yapılır. Kutsama için gelen keşişler, Zaharios’un kilisede ölüsünün
bulunduğunu, saçlarının Frenk rahipleri gibi traşlı olduğunu, bunun bir mucize
olduğunu söylerler. Bu mucizenin getirdiği coşkuyla hava yolu açılır fakat
deneme için gönderilen ilk kütükler tam bir fiyaskoya sebep olur. Hava yolu
çöker ve etrafa saçılan parçalar keşişleri yaralar.
Nihayetinde Patron ile Zorba’nın ayrılık vakti gelmiştir.
Patron, hava yolu fiyaskosuyla sıfırı tüketmiştir. Artık Girit’te yapacak bir
işi kalmamıştır. Zorba ile Patron ayrı yollara gitmeye karar verirler ve ayrılık
gerçekleşir. Zorba, arada Patron’a mektup yazmaktadır. Aradan aylar geçer ve
Zorba, bir mektubunda evlendiğini, bir mermer yatağı işletmeye başladığını söyleyerek
Patron’u yanına çağırır fakat Patron ne kadar istese de Zorba’nın bu davetine
olumlu yanıt vermez. Yıllar sonra Patron, Zorba’nın yaşadığı kasabanın
öğretmeninden bir mektup alır. Mektupta Zorba’nın özgür bir şekilde ölümü
kucakladığı, son sözlerinde santurunu Patron’a emanet ettiğini söylediği
yazmaktadır.
DİKKAT! BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERMEKTEDİR.
Zorba karakterinin gerçeği ne kadar yansıttığı bilinmese de
kesin olan bir şey var ki, Zorba kurgusu Kazancakis’in ne denli büyük bir deha
olduğunu gösterir niteliktedir. Zorba, tam bir özgürlük timsalidir. Anı
yaşayan, duygularını çekinmeden dışa vuran, insanlara da anı yaşamayı öğreten
bir karakterdir.
Zorba’nın temsil ettiği bu özgürlük olgusu, kitabın
anlatıcısı konumundaki ve adı belli olmayan “Patron” karakterini de derinden
etkiler. Zorba ne kadar kalıplara sığmayan, yerinde duramayan bir adamsa,
“Patron” da o denli kalıplara bağlı, Zorba’nın ifadesiyle tam bir “Kağıt
faresi”dir. Kazancakis’in burada ortaya koyduğu bu düalist bakış, Patron’un
Buddha üzerine aldığı notlarda da tezahür etmektedir. Nitekim Patron’un
Zorba’ya bu kadar bağlanmasının altında da, Zorba’da gördüğü, Buddha gibi büyük
düşünürlere has o ışığın yattığı açıktır. Kazancakis’in usta kurgusu bu noktada
oldukça etkileyicidir.
Zorba, gençliğinde dağlarda savaşmış, bir yere kadar bir
“vatan”a bağlanmış ve bir ülküyle yaşamıştır fakat sonra yaşadığı tecrübeler
onu hayatı anlık yaşamaya itmiştir. Zorba vatansızdır, hiçbir ülküye bağlı
değildir ve bu halinden oldukça memnundur. Kendinden başka kimseye hesap vermek
zorunda değildir. Bu açıdan bakıldığında Zorba karakteri temel insani
özgürlüğün, toplumsal boyunduruğa başkaldırının bir sembolü olarak görülebilir.
Kazancakis’in usta kurgusu mutlaka içinde yaşanmış olaylar
barındırmaktadır. Her yazar, kendi yaşadığı dönemin toplumsal algılarından ve
gördüğü olaylardan etkilenir; ya o olayları eleştirir ya da içinde bulunduğu
toplumun ve dünyanın eleştirisini yapmadan sığ bir bakışla yaşanan tüm acıları
görmezden gelerek toz pembe bir dünya çizer. Şüphesiz ki Kazancakis, toz pembe
bir dünya çizmekten ziyade, içinde bulunduğu dünyada acıların, haksızlıkların,
ölümün, riyakârlığın da olduğunu ve bunların eleştirilmesi gerektiğini ortaya
koymuştur. İşte tam da burada Kazancakis’in “Zorba”sı başkaldıran, isyan eden
ve eleştiren bir bakış olarak okuyucunun önünde vücut bulmaktadır.
Uzun lafın kısası, Zorba’nın dünyası Venizelos’un
Yunanistan’ını, Makedonya’yı, Girit’i aşmakta, evrensel bir nitelik
kazanmaktadır. Haksızlığa, üzüntüye ve sevince karşı santuruyla, dansıyla
karşılık veren bir adamın hikâyesidir “Zorba”. Kazancakis’i kastederek “Nobel
benden çok onun hakkıydı.” diyen Albert Camus’nün “Başkaldıran insan”ı gibi
Zorba da başkaldırının ve özgürlüğün simgesidir. Zorba, bütün bir insanlığın
simgesidir. Bu yüzden onun manifestosu olarak kabul edilebilecek bu roman,
“Okunması gereken evrensel kitaplar” rafında okuyucuyu beklemeyi sonuna kadar
hak etmektedir.

Yorumlar
Yorum Gönder