İnsan Hayatı ve Mucizeler (Deneme)


Ortalama bir insan, günde yaklaşık on iki metreküp civarı hava tüketiyor, yaklaşık iki buçuk litre su içiyor, iki bin kalori kadar enerji içeren besin yiyor. Tüm bunları tutup bir yıldaki gün sayısıyla çarptığınızda ortaya koskoca bir tüketim dağı çıkıyor. Bu yıllık tüketim dağını da ortalama yetmiş-yetmiş beş yıl olan insan ömrü ile çarptığınızda, ortalama bir insanın ortak kullandığımız bu gezegen üzerine oluşturduğu yük gün yüzüne çıkıyor ve çıkan sayılar insanı korkutuyor.

Şu anda konumuz ne tam olarak “Tüketim Çılgınlığı”, ne de “Kapitalizmin İnsanın Halet-i Ruhiyesine Etkisi”. Konumuz şu an için insan hayatı ve onun içeriği. Yukarıda saydığım tüm o sayıları şimdi bir kenara bırakın. Ortalama insanın fiziksel olarak sağlıklı bir şekilde hayatını sürdürmesi için gereken bu tüketim nesnelerinin yanında, üretip tüketmesi gereken ve maddeleştiremediğimiz bazı şeyler de var. Beyin-kütle oranı en yüksek canlı olan insanın yalnızca fizyolojik ihtiyaçları değil, zihinsel bazı ihtiyaçları da var. Bu zihinsel (ya da manevi diyebilirsiniz), kişiden kişiye, hatta belirli bir kişi için gün içinde bile fazlasıyla değişkenlik gösterebilir.

İki kişiyi ele alalım. Adamın birinin adı A, öbürünün adı da B olsun. A adamı ekstrem sporlardan, paraşütle uçaktan atlamaktan, ormanda kamp yapmaktan, jazz dinlemekten hoşlanan hareketli biri. B adamı ise iş-ev arası mekik dokuyan, futbol izlemekten ve bilgisayar karşısında vakit öldürmekten hoşlanan biri.

Bu yazıya şimdilik konu olan bu iki kişi arasında çok fark varmış gibi görünse de temelde hiçbir fark yok çünkü içinde yaşadıkları düzen aynı. Fakat B kişisinin monoton hayatı, onun ruh sağlığı için büyük bir tehlikeye gebe. A kişisi için de ruhsal sıkıntılar olabilir elbet fakat B kişisi için durum biraz daha farklı. Şöyle ki; insan hayatı, en tepede yazdığım tüm o şeyleri gündelik düzen içinde tüketen ve tekrarlar ile devam eden bir süreç. Hayatın içinde bireylerin yaptığı faaliyetlerdeki benzerlik, dolayısıyla tekrar sayısı ne kadar az ise, hayat o derece az sıkıcı bir yer olacaktır.
Birkaç paragraf önce “Kapitalizmin İnsanın Halet-i Ruhiyesi Üzerine Etkisi” meselesi, tam bu noktada işin içine giriyor. Modern şehirlerde evinden işine, işinden de evine gelip giden insanın hayatı, milyonluk şehirlerde hep aynı şeyleri yapmaya ve rutin işlerde çalışmaya zorlanması ile içinden çıkılmaz bir hal alıyor.

Kapitalizm, daha iyisi için mücadele veren modern şehir insanını, elde ettiklerinden tatmin olmamaya da itiyor. Modern şehir insanı, elde ettiklerinden tatmin olmamaya başladığında ya da elde edebileceklerinin sınırına ulaştığında veyahut elde edebileceklerinin sınırına geldiğini hissettiğinde ve dahi elde ettiklerini kaybettiğinde, büyük bir buhranın içine sürükleniyor.  Daha fazla meta için daha fazla rekabet öngören hakim sistem, çok çalışmanın insana getirilerini janjanlı afişlerle billboardlar üzerinde vadetse de diğer yandan kutulanmış ithal mamalarla, meyveli bol kalsiyumlu yoğurtlarla, lolipoplarla, bilgisayar oyunlarının sanal dünyasıyla büyümüş, tatminsiz ve arayış içinde nesiller ortaya çıkarıyor.

İyi bir arabanın ardından çıkan yeni ve daha iyi bir model araba alma hedefi bireyi, aile kavramından, arkadaş paylaşımından uzak bir sosyal hayata sürüklüyor ve dipsiz bir çukurun içine itiyor. İşte burada dolaylı olarak “Tüketim Çılgınlığı” devreye giriyor. Tükettikçe tüketen modern insan tatminsiz, doymak nedir bilmiyor. Bir alış-veriş merkezine gittiğinde gördüğü ışıltılı vitrinler ve o vitrinlerin içindeki parıltılı arzu nesneleri, modern şehir insanının, benliğindeki boşluğu doldurduğu ve bir tüketim çılgınlığı içinde sürekli bir maddesel tatmin ile bu boşluğu kapadığı yanılgısına kapılmasına sebep oluyor.

Tüketim, hiç bitmeyen ve kapsamı modernleşme ile çok fazla genişlemiş bir döngü. Sosyal paylaşımın yerini maddesel paylaşım aldıkça ve insanlar ilişkilerini maddesel çıkarlar üzerine kurdukça bu insani ilişkiler de “altın günleri” gibi maddesel ritüellere dönüşüyor ve insanı, insani bir şeyler yaptığı yanılgısına sürüklüyor. Hayat bu tip maddesel kaygılarla sürüyor ve bir yerde doğal olarak bitiyor ve çoğu insan bu döngünün farkında olmadan hayatının sonuna kadar özgür olduğu yanılgısıyla yaşayıp bu dünyadan gidiyor.

“Peki iyi güzel hoş ama şu başlığa bir baksana ne yazmışsın… Mucize bunun neresinde?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Hakkınız var, mucize, onun nerede olduğunu merak eden, muhtemelen dışarıdan gelecek sihirli bir değnekle hayatının değişmesini bekleyen “sen”de sevgili okur. Sen, ben, etrafımızı saran yedi küsür milyar insanın her biri başlı başına bir mucize. Senin annenin babanla tanışmış olması, milyonlarca spermin arasından tam olarak senin genetik kodlarının yarısını içeren spermin, annenin tam olarak senin genetik kodlarının yarısını içeren yumurtasını dölleyip senin dünyaya gelmen… İşte mucize bu (Mr. Nobody kafası*).

Hazırı ve kolayı kabul etmeyi seve insan, çağlar boyu çaresiz kaldığı durumlarda çözümü kendinde ya da çevresinde aramak yerine; göklerden ateş saçan arabalarla gelen tanrılarda, sihirli değneği ile ona dokunup iyileştirecek büyücülerde, cincilerde, üfürükçülerde, çekiç atıp bekleyen Thor’da, Olympos’un dağında, zemzem suyunun kaynağında, Kudüs’te bir duvarın dibinde, çarmıha gerilmiş bir adamın heykelinin önünde aramış, ağaca çaput bağlayıp, tanrılara kurban verip bekleyerek işlerin düzelmesini beklemiştir. Bu mucizeyi kendi var oluşunda aramayı çoğu zaman reddetmiştir. 

İşte tüketim toplumu ve tüketen ortalama insan; bu döngüyü kırmak için kendine bakman yeterli. Mucizeyi çok uzaklarda arama ve sihirli bir değneğin sana dokunmasını bekleme çünkü bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Bu döngüyü kıracak, insanlığın bilincini ayakta tutacak olan mucize senin doğumunla başladı ve her an, her nefes alışınla, her aklından geçen kelime ile devam ediyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Casus-Joseph Conrad (İnceleme)

Şato-Franz Kafka (İnceleme)

Dublinliler-James Joyce (İnceleme)

Tatar Çölü-Dino Buzzati (İnceleme)

Karamazov Kardeşler-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Ölü Canlar-Nikolay Gogol (İnceleme)

Özgürlük Yolları 2 Yaşanmayan Zaman-Jean Paul Sartre (İnceleme)

Beyaz Gemi-Cengiz Aytmatov (İnceleme)

Kumarbaz-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Taras Bulba-Nikolay Gogol (İnceleme)