Kayıtlar

Kasım 10, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Gömülü Dev-Kazuo Ishiguro (İnceleme)

Resim
Gömülü Dev, Nobel Ödülü sahibi yazar Ishiguro’nun 2015 yılında yayımlanmış romanıdır. Kitabın konusu şu şekildedir; Axl ve Beatrice ortaçağda İngiltere’de yaşayan yaşlı bir çifttir. Yıllardan beri yaşadıkları ve hiç ayrılmadıkları kasabalarından, kasabadan ayrılıp başka bir yerde yaşamak için giden oğullarını arama amacıyla yola çıkarlar. Bir Sakson köyünde ejderha tarafından yaralandığı iddia edilen bir çocukla ve onu koruduğunu söyleyen Winston adındaki bir savaşçıyla karşılaşırlar. Axl, Winston ile aynı dili konuşabilmektedir. Ne var ki Axl ve Beatrice sis adını verdikleri bir muhtemel demans durumundan mustariptir. En yakın olayları net olarak hatırlayamazken uzak geçmişi çok iyi bir şekilde hatırlamaktadırlar. Axl aslında Kral Arthur’un danışmanlarından biridir ve iç savaş sırasında diplomatik faaliyetlerde bulunmuştur. Savaşçı Winston bu durumu bilse de Axl’a bunu bildiğini belli etmemektedir. Axl ve Beatrice ise eserde çokça adı geçen “sis”ten dişi ejderhanın so

Sorgulayan Denemeler-Bertrand Russell (İnceleme)

Resim
Büyük filozof ve matematikçi Russell bu eserinde çeşitli kavramları sorguladığı 20 denemesine yer vermiştir. Dönemin aykırı sayılabilecek aydınlarından biri olan Russell, 20. yy.’daki İngiliz toplumundan hareketle modern dünyadaki temel sorunları ve görüşleri irdelemektedir. Russell’a göre en temel problem insanların inançlarıdır. Russell pek çok konuda ters düştüğü Marx ile, bu mesele üzerinde fikir birliği ettiklerini belirtir. Russell da bir ateisttir. Ona göre rasyonel bir toplum kurmak, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde ilerleme katetmenin ön şartıdır. Bilimsel temelli bir toplum inşaa edilmelidir, eğitim sisteminden ekonomiye kadar her şeyin temel hareket noktası bilim olmalıdır. Russell, çocuklara dini eğitimden ziyade bilim eğitimi verilmesi gerektiğini savunur. 20. yy.’ın başlarında hala batı dünyasında püriten (tutucu, hatta yobaz) bir bakış açısı mevcuttu. Toplumsal ahlak anlayışının çoğu insan tarafından dinden başka bir temele oturtulmadığı bir dönemdi. Eskisi

En Mavi Göz-Toni Morrison (İnceleme)

Resim
Söz konusu eser Nobel Ödüllü yazar Toni Morrison’ın yazdığı 1970 yılında yayımlanan ilk romanıdır. Pecola, Ohio’da yaşayan küçük bir zenci kızdır. Pecola’nın en büyük arzusu bir gün mavi gözlere sahip olabilmektir. Mavi gözlere sahip olabilme umuduyla küçük kız bir büyücüye gider ve isteği mecazen de olsa gerçekleşir. Küçük kız aslında bir aile içi şiddet mağdurudur. Babası tarafından cinsel tacize ve tecavüze maruz kalmıştır. Babasından hamile kalan Peccola’nın etrafındaki herkes bu durumun farkında olsa da kimse bu konuyla ilgili harekete geçmek istememektedir. Peccola, bu trajediyi tek başına göğüslemektedir. Kısa zaman içinde yaşadığı büyük buhran küçük kızı hayal aleminde yaşamaya iter. Başta Peccola’nın ailesi olmak üzere herkes sanki bu berbat durumun tek sorumlusu Peccola’ymış gibi davranmaktadır. Toni Morrison, yazıldığı dönemden çok sonraları ses getiren bu eserinde savaş sonrası ABD’de yaşayan siyahi insanların sessiz çığlığını aktarmaktadır. Beyazlar taraf

Sabır Taşı-Atiq Rahimi (İnceleme)

Resim
Afgan asıllı yazar Atiq Rahimi’nin 2010 yılında yayımlanan ve aynı isimle sinemaya da uyarlanan eseri olan Sabır Taşı, Afganistan’daki savaşın gölgesi altında geçmektedir. Savaşta ensesinden yaralanıp yatağa mahkum olan bir adamın karısının öyküsüdür. Kadın, kocasına bakarken onun ve hayat hakkındaki itiraflarını hareketsiz yatan fakat her şeyin bilincinde olduğunu düşündüğü kocasına açar. Genç kadın bu itiraflar sırasında kocasıyla evlendiği yıllara gider ve zorla evlendirildiği bu adamı ve o yılları düşünür. Kitabın sadece Afgan toplumu özelinde değil, tüm doğu kültürlerinde kadının yerini oldukça yalın ve etkileyici bir biçimde anlattığını söylemek gerek. Kısa bir kitap, belki novella kabul edilebilecek boyutta olmasına karşın ezilen ve her zaman geri planda bırakılmış doğu kadınının başkaldırısı sayılabilecek ölçüde yoğun bir eser.

Dört Adam (Öykü)

Uyandım. En son, akşamki konserden önce biraz amfetamin ve bolca alkol aldığımı hatırlıyorum. Yanımdaki bu sarışın hatunun da kim olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Alkol midemi yakmış. Acıktım ve bir şeyler yemeliyim. Yanımda yatan bu kızla sanırım gece tanıştım. Konserden sonra olmalıydı. Her şey bir rüya gibi geliyor. Uykuyla uyanıklık hali arasında gidip geliyorum. Kuliste otururken bir anda içeri giren üç beş kız hatırlıyorum. Aralarından en beğendiğim buydu. Adını bilmiyorum, sormadım da. Sadece yanımda yattığını biliyorum. Gece ne oldu, onunla ne yaşadık ve ne kadar içtik hatırlamıyorum. Kalkıyorum, mutfağa gidip ekmeği alıyorum. Arasına salam koyup yemeye başlıyorum. Bu sırada yatak odasından tıkırtılar geliyor. Kız uyandı sanırım. İçeri bir göz atmalıyım, giderken telefonumu ya da cüzdanı aşırmasından korkuyorum. İçeriye gidiyorum. “Günaydın sevgilim” diyor ve dudaklarıma yapışıyor. İsteksizce öpüyorum ve “Günaydın” diyorum. “Günaydın ama kim olduğunu bilmiyoru

Paralel Evrende Olup Bitenler (Öykü)

            EVREN 1   Saat sabah 4:00.   Esenler Otogar’ında adı önemli olmayan bir otobüs firmasına ait İstanbul-Ankara seferini yapacak olan otobüs hareket etmek üzereydi. Bu otobüsü kullanarak Ankara’daki iş görüşmesine giden Ahmet, biletinin üzerinde yazan koltuk numarasını buldu ve oturdu. Çocukluğundan beri koridor tarafında oturmaktan haz etmezdi. Cam kenarında bir yer bulmuş olmak ona ufak da olsa bir mutluluk vermişti.   Yol uzundu, aşağı yukarı 5-6 saati bulacaktı. Ahmet’in biraz uykusu vardı ama otobüse binmeden önce otogardaki otomattan alıp içtiği ucuz kahvenin etkisinden midir yoksa birkaç saat sonra gireceği iş görüşmesinin verdiği heyecandan mıdır bilinmez, kendinde açıklayamadığı bir enerji de hissediyordu. Otobüs pek dolu değildi. Bayram tatili ya da okulların kapanış dönemi olmaması ve saatin de bu kadar erken olması sebebiyle otobüste bulunan birkaç kişiyi görüp kalkışı beklemeye başladı.   Ahmet’in iki sıra önünde yaşlı bir çift oturmaktaydı. Yaşlı kadın

Devrim (Öykü)

Zeynep, başını bar tezgahına doğru eğmiş, bir şeyler düşünüyordu. Arka fonda çalan müzik son seste kulaklarında çınlıyordu. Bir anda, garsonun omzuna dokunmasıyla irkildi: -“Zeynep, şuradaki grup için on tane tekila şat, sekiz tane de ellilik bira. Anladın mı?” -“Anlamadım bir daha söyler misin? “ -“On tekila şat, sekiz de ellilik ver diyorum.” Sıkıcı bir işti. Zeynep, istenilen siparişi verdi. Garsonun, elindeki tepsiyle dans edenlere çarpmadan gitmeye çalışmasını izledi. Siparişi veren grubu merak ediyordu. Garson, birkaç metre daha ilerledikten sonra on-on iki kişilik bir grubun önünde durdu ve siparişleri küçük bar masasının üstüne koymaya başladı. Genç kız, bu sırada gruptakilere baktı. İçlerinde dans edenler, yanındakinin kulağına bir şeyler bağırarak gülenler, sevgililer, öpüşenler vardı. Kendini bir an için onların arasında düşündü. Arkadaşları aklına geldi. Sonra da Hakan geldi aklına. Hakan’la çıkmaya başladığından beri, Hakan’ın arkadaşlarından pek haz

Devinim (Öykü)

Zaman geçiyor, saniyeler, dakikalar, saatler ve günler birbirini kovalıyor. Sıradan bir günde ortalama bir insan seviniyor, üzülüyor, gülüyor, ağlıyor, kaygılanıyor. Düşünceler, kişi farkında olmadan bir tren katarı gibi zamanla zihninin içinden geçip gidiyor. İnsan zamanı kontrol etme isteği ile yanıp tutuşsa da onu elde tutmanın imkânsızlığını her zaman gözden kaçırıyor. Yalnızca içinde bulunduğu anı yaşayabileceğinden habersiz, geçmiş günlere duyduğu özlemle birlikte gelecek günlerin planlarını kuruyor. İşte bu yanılgıyla yaşayan, sıradan bir adamım ben. Adım yok, nereli olduğum önemsiz. Tam yirmi üç çarpı üç yüz altmış beş gündür bir şeylerin peşinden koşup duruyorum. Yüzlerce farklı insan, kat edilen binlerce kilometre, kullanılan yüzlerce ilaç, yenilen tonlarca yemek, tüketilen binlerce litre hava ve uykusuz geçen onlarca gece ile bu yaşa kadar yaşadım. ***** Sıradan bir gün. Egzoz dumanlarının yeni açan bahar çiçeklerinin kokusuna karıştığı sıradan bir İstanbul gününe gö

Bu Bir İşaret Olmalı (Öykü)

Zeytinburnu’ndan Kabataş’a gitmekte olan tramvay kalabalıktı. Yıllardır Sirkeci’ye, bankadaki işine bu yolu kullanarak gidip gelen Erdal için bu yolculuk da, onunla aynı vagonu paylaşan onlarca kişi için olduğu gibi rutin bir işti. Tramvay, durakları birer birer geride bırakırken, Erdal’ın sabah mahmurluğunu bir anda dağıtan bir şey oldu. Bir kadının: -‘Evet evet pis sapık! Sendin bana arkadan dokunan. Sizin gibiler yüzünden sokağa çıkamaz olduk artık. Sen dur, polise şikayet edeceğim seni…” diye bağırdığını duydu. Kadının suçladığı adam şaşkınlık ve utanç içinde hiçbir şey söylemeden duruyordu. Erdal, bir an için adamın suçsuz olduğunu düşündü ama ne önemi vardı ki? Araya girenler olayı yatıştırınca her şey eski seyrine geri döndü.             Erdal, tramvaydan Sirkeci durağında indi, hemen ilerideki simitçiden bir simit alarak bankaya doğru yürürken bir yandan elindeki simidi yemeye koyuldu. Bankaya geldi ve yıllardır her sabah yaptığı gibi kapıdaki güvenlik görevlisine zorak