Savaş Bitince-Heinrich Böll (İnceleme)
Böll’ün 1962 yılında “Savaş Çıktığında” isimli eser ile
birlikte yayımladığı, İkinci Dünya Savaşı’nın bitişini konu alan hikâyelerinin
derlemesinden oluşan bir eserdir “Savaş Bitince”. Kitap, yazarın da belirttiği
gibi yazarın, “humar” yanı uykuyla uyanıklık arası bir gözle, ne toz pembe, ne
de kapkara; tam da mavi ve tam da olması gerektiği gibi realist bir gözle
gözlemlediklerini okura aktardığı hikâye türünden eserlerini içeriyor.
Hikâyelerinin genelinde, savaş sırasında bir marangoz ya da
bir öğrenci, bir Alman ya da bir Rus, herkes eşittir diyor Böll. Ölüm, savaşın
yarattığı en büyük trajedi, herkesi eşit kılar diyor. İnsan, savaşın
acımasızlığı ve anlamsızlığı önünde aynı oranda acizdir diyor. “Bütün ölülerin
derilerinin rengi aynıdır” diyor daha tanıdık bir ifadeyle.
Söz gelimi “Ağaçlı Yolda Bir Buluşma” ismindeki hikâyede, 19
yaşında gencecik bir asker, yaşlı bir teğmenin kollarında can verir. Savaş,
genç, yaşlı ayırt etmeden herkesi ölümün kucağına bırakır. Savaşın olduğu
yerde, insani herhangi bir değerden bahsetmek mümkün değildir. Savaş sırasında
ordudaki rütbelerin de, yaşın da önemi kalmaz; insana özgü her türlü farklılık
da ortadan kalkar ölümün soğuk nefesi karşısında.
Yine yazarın bu eserde yer verdiği “Bir Ekmek Torbasına
Olanlar” isimli hikâyesi, savaşın absürtlüğünü gözler önüne seren ve belki de
kitabın en çarpıcı hikâyesi. Bu hikâyede de Böll’ün ısrarla belirttiği gibi;
savaş, yalnızca elden ele dolaşan bir ekmek torbası gibi maddeleri değil,
etkilediği topraklar üstünde yaşayan tüm insanları bir yerden bir yere
sürüklemekte ve tüm insanların hayatını altüst etmektedir.
Yazarın kullandığı ekmek torbası metaforu bence, bu kitapta
toplanan hikâyelerinde kullandığı tüm metaforlardan daha etkili bir benzeşim. Böll özetle ekmek torbaları, kahramanlar ve
sıradan insanların yaşadıkları acılar, hepsi tüm savaşlarda ortaktır. Hikâyede
bahsi geçen torba, gezegeni vuran ilk savaşta kullanılmış, sonra ikinci savaşta
da kullanılmıştır. Torba değişmediği gibi, insanlar da değişmemiş, her savaşla
birlikte kullanılan silahlar değişse de, yaşanan acılar değişmemiştir.
Öte yandan kitaba verilmiş olan “Savaş Bitince” ismi,
yazarın savaşın tek düşman olmadığı yönündeki izlenimlerini de kapsar
niteliktedir. Savaş bittiğinde, savaşın getirdiği başıboşluk durumunu avantaja
çevirmeye çalışan pek çok kötü niyetli insan ortaya çıkmıştır. Yazar,
hikâyelerinde bu “Savaşı paraya nasıl çeviririm” düşüncesindeki insanları hedef
alan ifadelere de yer vermiştir ve bu tip insanların sayısı hiç de
azımsanamayacak düzeydedir ki tarih, her savaşın sonunda yağmacıların, ölü
soyucuların varlığını bize Böll’den önce de sonra da göstermiştir.
Hasıl-ı kelâm, bu eseri neden okumalıyım faslına gelirsek,
şunu söyleyebilirim:
Böll, İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, 1945 senesine kadar
da savaş esiri olarak mahpusluk yaşamış, hem savaş öncesini, hem savaşı, hem de
savaş sonrasını yaşamış, gözlem yeteneği ve dolayısıyla kalemi hayli kuvvetli
bir yazar olduğunu her hikâyesinde, her romanında göstermiştir. Yazma sürecinin
bütün bir hayatı ve deneyimleri kapsar nitelikte olduğunu kitabının son
cümlesinde şöyle özetler: “Yazmayı oldum olası isterdim, çok erken denedim
bunu; ama sözleri ancak sonraları buldum.”.
İşte Böll’ün yıllar içinde yazın konusunda geldiği yeri
görmek adına; savaşı, onu yaşayan birinin kaleminden okumak adına bu eseri
okumalıyım. Bu eseri, “Savaş Başlarken”, “Cüce ile Bebek” ve “Ademoğlu
Neredeydin”i okuma sebeplerimle aynı sebepten okumalıyım. Sartre’ın da
belirttiği gibi “İnsana insan eliyle gelen” savaş isimli bu cinayetin insanlığa
verdiği zararı görmek için bu eseri ve Heinrich Böll’ün diğer eserlerini
okumalıyım.

Yorumlar
Yorum Gönder