Büyük Patlama (Big Bang) Teorisi Üzerine


Biz sıradan vatandaşların anlayabileceği bir dille bilinen evrenin atom altı boyutta yoğun bir noktadan türediği, başlangıç kıvılcımına "Big Bang" yani "Büyük Patlama" adı verilir. Mesele aslında basittir. Evren bir şekilde genişlemektedir ve bu genişleme belirli bir hızla (ki artan bir hızla olduğu son zamanlarda ortaya konmuştur) devam etmektedir. Eğer bir şey genişliyorsa, fizik kanunları gereğince belirli bir süre önce, şu an olduğundan daha küçük olmak zorundadır.

Daha evvel belki de farklı zaman dilimlerinde, farklı yerlerde birilerinin düşünmüş olabileceği "Big Bang" kuramı ile ilgili hakkı muhtemelen teoloji ile olan bağı sebebiyle oldukça geç teslim edilen Georges Lemaitre'nin, söz konusu kuramı ilk defa bilimsel disipline uygun bir biçimde dolaylı olarak ortaya koyduğunu söylemek pek yanlış olmaz. Astrofizik ile ilgilenmiş çoğu kişinin Edwin Hubble tarafından ortaya atıldığını düşündüğü ve big bang fikrinin ampulünü yakan "Evrenin Genişlemesi Tezi"ni Lemaitre ilk defa 1927 senesinde yazdığı bir makale ile ortaya atılmıştır.

Edwin Hubble daha sonraları kendisine ün kazandıracak olan evrenin genişlemesi tezine sunduğu kanıtı ise bu sıralarda yaptığı gözlemler sonucunda 1929 senesinde ortaya atacaktı. Tabi burada Edwin Hubble'ın intihalci hatta sahtekar olduğunu söylemek pek çok kişinin kolayına gitse de, ben Lemaitre ile Hubble ilişkisini her zaman Albert Einstein ve Arthur Eddington ilişkisine benzetmeye meyilli oldum.

Bugün big bang kuramını neredeyse kanun gözüyle görmek ve bu teori ortaya atılmadan evvel emekleme çağında uzun mesafeler kat etmiş olan atom altı parçacıkların fiziğini açıklayan teorileri big bang hadisesinin aydınlattığı dünyadan görmeye başlamak ve matematiksel teorileri bu kabulle pratiğe dökmek tabi ki yanlış değil. Zira Lemaitre ve Hubble'ın ortaya attığı bu genişleme kavramı, akıl sahibi her canlıyı tek bir noktaya yani "Genişleyen evrenin saatini geriye çevirdiğimizde, evren daralmaya başlayacak öyle ki bir yerden sonra neredeyse bir atom boyutuna indirgenecek." düşüncesine götürecektir. Big bang bu yüzden bu kadar emin olabildiğimiz bir şeydir. Bildiğimiz, gördüğümüz ve yaşadığımız evrenin başlangıç noktası olarak kabul edilmesi ne kadar doğru bir noktaysa, bilmediğimiz anlamda varlığı ya da içinde yaşadığımız varlığı doğuran başka bir varlıklar evrenini reddetmek için ve "ama bi' güç var" demek için de o kadar yanlış bir adrestir. Bu bağlamda bir sınır oluşturmak bir yana dursun, yepyeni algı kapıları açmaya gebe bir kuramdır. Bilinen sınırları çizen bir başlangıç düşüncesi, kendisinin üst boyutta bir başlangıç olup olmadığı fikrini de beraberinde getirdiğinden bugün bilim ve düşünce dünyasında yeni bir algı düzeyinin yolunu açmış ve bu kadar önemli olmuştur. İşte bu yüzden kuramsal fizikçiler yeni ufuklara sicim teorisi ve "Schrödinger'in Kedisi" destekli bir çoklu evrenler teorisi ve daha trilyonlarca şey ekleyebiliyorlar.

İçinde var olduğumuz evren, belirli fizik kaidelerine sahip, kütle ve enerji taşıyan parçacıklara sahip bir düzen üzerine işleyen bir sistem. Fakat bu çoklu evrenler meselesi, big bang kavramına da farklı bakışlar getirmekte. Yıllar evvel Bell laboratuvarlarında çalışan iki bilim insanı tesadüfen “kozmik arka plan ışıması”nı keşfettiklerinde “Big Bang”e en büyük kanıtlardan birini keşfettiklerinin farkında değillerdi belki ama bugün onların Nobel Ödülü almalarını sağlayan bu keşif, paralel evrenler konusunda da fizik dünyasında yeni bir heyecanın ortaya çıkmasına sebep oldu. Nedeni de şu ki; fizikçiler evrenin olması gerekenden daha “soğuk” bölgeleri olduğunu keşfettiler. Bazı fizikçilere göre bu soğuk noktalar, diğer paralel evrenler ile temas noktaları. Kimine göre değil. Görüldüğü üzere, ortada Lemaitre ve Hubble'ın zamanından daha fazla soru var.

Big bang, yıllardır farklı meselelerde sofralara meze olsa da, fizik için belki de sonsuza kadar sürecek bir hikâyenin başlangıcı. Fizik alanında geride bıraktığımız yüz yılda gelinen seviye oldukça heyecan verici. Yapılan her yeni keşif, başka soruları beraberinde getiriyor ve bizim yaşadığımız evrenin dışında başkalarının da var olup olmadığı düşüncesi bilim insanlarını daha çok cevap için çalışmaya itiyor.

Sonuç olarak bilinen bir şey var, o da evren (ya da evrenler) hakkında bildiklerimizin zannettiğimiz kadar çok olmadığı.

NOT: Bu yazı daha basit bir formatta Ekşi Sözlük’te “voodoo chile” mahlası ile tarafımdan daha evvel yazılmıştır. Bir intihal söz konusu değildir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Casus-Joseph Conrad (İnceleme)

Şato-Franz Kafka (İnceleme)

Dublinliler-James Joyce (İnceleme)

Tatar Çölü-Dino Buzzati (İnceleme)

Karamazov Kardeşler-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Ölü Canlar-Nikolay Gogol (İnceleme)

Özgürlük Yolları 2 Yaşanmayan Zaman-Jean Paul Sartre (İnceleme)

Beyaz Gemi-Cengiz Aytmatov (İnceleme)

Kumarbaz-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Taras Bulba-Nikolay Gogol (İnceleme)