Mağaranın Kamburu-Ömer Faruk Hüsmüllü (İnceleme)
Mağaranın Kamburu, Ömer Faruk Hüsmüllü’nün 2011 yılında
yayımlanan üçüncü kitabıdır. Kitapta alegorik bir anlatımın yanı sıra, felsefi
bir bakışla gerçek hayatta rastlanabilecek pek çok durum ve olgu üzerine
incelemelerin yer aldığını söylemek gerek. Kitap kısaca, bir mağarada yaşayan
yaşlı bir bilge ile hayatını düzene sokması için ondan yardım istemeye gelen
bir adam arasındaki diyaloglardan oluşmaktadır.
DİKKAT! BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERMEKTEDİR.
Kötülük peşindeki bir adam, mağarada yaşayan ve kendini
büyücü olarak tanıtan yaşlı bir adamdan yardım istemek için “Kambur” adını
verdiği bu adamın yanına gider. Adam evlidir fakat evlilik dışı bir ilişkisi de
vardır. Metresi olan kadınla arasındaki aşk-nefret arasında gidip gelen bir
ilişkidir bu. Adam, Kambur’dan metresine kara büyü yapmasını ister. Yaşlı
Kambur, adamın istediği büyüyü yapacağını söyler ama önce onun hakkında detaylı
bilgi öğrenmesi gerektiğini söyler.
Adam hayatını anlatmaya başlar. Evli olduğunu, bir gün bir
iş görüşmesi sırasında tanıdığı genç bir kıza tutulduğunu ve aralarında ilişki
başladığını anlatır. Genç kıza karşı hissettiği duyguların aşk olduğunu kendine
dahi itiraf edememektedir. Bu ilişki, adamın karısına olan tutumunu
değiştirmiştir. Adam defalarca karısını öldürme planları yapmıştır. Bir gün bu
planları sebebiyle içine düştüğü paranoya hali adamı, karısının kendini
zehirlemek istediği düşüncesine sevk eder.
Bu sırada adamın metresi de (belki de yapılan kara büyünün
etkisiyle) bir trafik kazası geçirir. Yaşadığı acı, genç kızı adama tekrar
bağlamıştır fakat adamın kıza olan tutkusu, işini yitirmesine sebep olmuştur.
Karısının hala onu öldürmek istediğini düşünmektedir. Kambur ise adamın macera
arayışının onu bir felakete sürüklediğini ve bu yaptığının aptallık olduğunu
ona söyler fakat adamın Kambur’u dinlemeye niyeti yoktur.
Metresi adamı aldatmaktadır. Adamın işleri yolunda
gitmeyince, sevgilisiyle de arası açılmıştır. Adam ihanetten ölesiye
korkmaktadır. Bu korkunun kökeni, küçük yaşta babasının annesini ihanet
sebebiyle öldürmesine dayanmaktadır.
Adam, Kambur’un yanına tekrar gider. Aradan birkaç ay
geçmiş, işleri düzelmiştir. Muhasebe işinden topladığı para ile metresi olan
kıza bir ev almıştır. Amacı, karısından bir şekilde boşanıp genç metresiyle
evlenmektir ama karısı boşanmayı bir türlü kabul etmemektedir. Bu sebeple adam,
karısını öldürme planlarını uygulamaya koymaya kararlıdır. Öyle ki cesedi nasıl
saklayacağından, nereye gömeceğine kadar her şeyi en ince ayrıntısına kadar
planlamıştır.
Kambur bir sonraki gelişinde adamı mağaranın içinde
gezdirmeye başlar. Beş katlı mağaranın, giriş katının bir alt katına inerler. Söz
konusu kat “Görüntüler odası” olarak
adlandırılır. Orada, yaptıkları suçların cezasını çeken insanları görürler
fakat Kambur o insanların orada olmadıklarını, cisimlerini alıp gitmelerine
rağmen ruhlarının orada kalıp çile çekmeye devam ettiklerini anlatır. Tekrar
konuşmaya başlarlar ve adam iş hayatındaki düzelmeden ve yükselişinden
bahseder. Bu sırada karısı hakkındaki öldürme planları hala geçerlidir fakat
öfkesi, kendi rızası dışında çalışmaya başlayan metresine de sıçramıştır.
Adam, Kambur’dan mağaranın ikinci alt katını da ona
göstermesini ister. Bu kat, münzevilere ayrılmıştır. Münzeviler yeterli
miktarda ekmek ve su alıp burada çile çekmekte, kendileriyle baş başa
kalmaktadırlar. Adam, bir gün bunun gibi bir mağarası olacağını söyler
Kambur’a. Kambur ise ökült bilgiden yoksun olduğu için asla böyle bir mağarayı
kontrol edemeyeceğini, asla kendisi gibi bir büyücü olamayacağını söyler.
Sonraki gelişinde adam Kambur’a, karısına karşı yaptığı bir
dizi bilinçli hareketle zavallı kadını delirtmeyi başardığını anlatır. Bu
esnada yaptığı işi büyütmüş, bir müteahhitlik firması kurmuştur. İşleri her anlamda
yoluna girmiş gibidir. Karısının fizyolojik olmasa da psikolojik ölümüne sebep
olmak üzeredir. Öte yandan sevgilisi bir kıskançlık krizi sonrası adamı
bıçaklar ve hastanelik eder.
Adamın karısı sonunda iyice delirir ve hastaneye yatırılır.
Bu arada işlerini iyice büyüten adam, hatırı sayılır miktarda bir servet elde
etmiştir. Bir davette tanıştığı dul bir banka müdiresi, ona kredi almasında
yardımcı olmuş, aralarındaki ilişki işle sınırlı kalmamış, daha samimi bir hal
almıştır. Adam sonunda metresinden de sıkılmış ve yeni arayışlara yelken
açmıştır.
Aylar sonra adam, karısını hastaneden çıkarır ve verdiği
telkinlerle karısının intihar etmesine sebep olur. Öte tarafta metresinin bir
başka adamla ilişkisinin olduğundan şüphelenmektedir. Bu sebeple genç kadının
nereye gittiğini ve neler yaptığını araştırmak amacıyla bir dedektif tutar.
Adam, şüphelerinde haksız değildir fakat kendisi de genç sevgilisine sadık
değildir zira banka müdiresi ile olan ilişkisi daha da ilerlemiş ve aşka
dönüşmüştür.
Kambur, adamı sonraki ziyaretinde mağaranın üçüncü alt
katına götürür. Bu katta iki labirent vardır. Labirente girenlerin iyilikleri,
kötülüklerinden fazlaysa zarar görmeden labirentten çıkabilmektedirler. Fakat
tam tersi durumda labirentin içinde sonsuza kadar kaybolurlar. Kambur, adama
labirente girmeye kendisinin bile cesaret edemediğini fakat eğer isterse adamın
labirente girebileceğini söyler ama adam labirente girmeyi göze alamaz. Kambur’a
görüşemedikleri süre zarfında başından geçenleri anlatır. Metresinin onu
aldatması üzerine dedektifin elde ettiği kanıtları kıza gösterdiğini ve ona
okkalı bir tokat attığını anlatır. Kız bunun üzerine evden kaçmış ve geri
dönmemiştir. Adam bu olay üzerine kızı sevip sevmediği hakkında derin bir
çatışma içindedir.
Bir süre sonra adamın yıllardır hapiste olan babası tahliye
olmuştur ve oğlunu görmek istemektedir. Adam, önce babasını görmek istemez
fakat sonra yaşlı adamın belki de son isteğini yerine getirmek için onu görmeye
gider ve gittiğinde adamın ölmek üzere olduğunu görür. Babası ölmek üzereyken
oğluna “Beni affet.” der ve ölür fakat adam babasını başına gelen her şeyin
müsebbibi olarak görmektedir ve ölümüne zerre kadar üzülmemiştir. Bu
ziyaretinde Kambur adamı tekrar mağaranın bir alt katındaki görüntüler odasına
götürür. Adam görüntüler odasında, iki kadının sırt sırta vermiş, günlük yazmakta
olduklarını görür. Kadınlardan biri karısı, diğeri de metresidir. Kambur, adama
günlükleri okumak isteyip istemediğini sorar, adam olumsuz yanıt verir ve
kendini delirtmeye çalıştığı iddiasıyla Kambur’un üstüne saldırır.
Adam, bir öfke nöbeti sonrasında sevgilisini öldürür.
Detaylı bir planla suçu sevgilisinin onu aldattığı adama atar fakat işlediği
cinayet sebebiyle pişmanlık yakasını bırakmaz. Kambur zorla da olsa adama
karısının ve sevgilisinin yazdığı günlüklerden parçalar okur. Karısı günlüğünde
adamı ne kadar çok sevdiğinden bahsederken, sevgilisi onu bir nesne, öç
alınacak bir düşman gibi görmektedir. Adam Kambur’un okuduklarından etkilenir.
Sonraki gelişinde adam, mağarada inzivaya çekilmek
istediğini söyler. Kambur bu isteği kabul eder. Birkaç günlük inzivadan sonra
adam dışarı çıkar ve Kambur’a tamamen değiştiğini, bambaşka bir adam olduğunu
söyler. Kambur’dan mağarayı terk etmesini ister aksi takdirde onu öldüreceğini
söyler fakat Kambur’un mağarayı terk etmeye niyeti yoktur. Sonunda adam
dediğini yapar ve Kambur’u öldürerek onun yerine geçer.
Bir gün, daha önceden Kambur’u tanıyan bir ziyaretçi gelir.
Adamın Kambur olmadığını, Kambur’un iyi bir insan olduğunu ve kendine yaptığı
iyilikler için ona teşekkür etmeye geldiğini adama söyler. Adam, ziyaretçiyi
tersler ve ona yanıldığını ve Kambur’un kötülük timsali bir büyücü olduğunu
söyler. Ziyaretçi adamın bu söylediklerine inanmaz ve en sonunda şöyle der:
“İnsan olarak doğmak bir ayrıcalıktır, ama insan olarak
kalmak en büyük meziyettir ve oldukça zordur.”
DİKKAT! BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERMEKTEDİR.
Mağaranın Kamburu, masalsı anlatımı ve akıcı diliyle bir
solukta okunabilecek bir roman. Olay örgüsü, yazarın hayal gücünün sınırlarını
gösterdiği zekice bir kurgu üzerine kurulmuş. Kitap içinde yer alan ve kötü
adamın yaşadığı olayların Kambur gözünden eleştirisi, yazarın kendi dünya
görüşünü ortaya koyduğu felsefi bir manifesto niteliği taşıyor. Burada, yazarın
Kambur karakterini kendisiyle özdeşleştirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Kambur karakteri ile ondan yardım isteyen adam arasındaki
farklar oldukça açık. Kambur, kitabın sonunda da adamın belirttiği gibi “Nabza
göre şerbet veren”, iyiyle iyi, kötüyle de kötü olan bir karakter ve bu
özelliği ile düalist bir kimliğe sahip. Öte yandan adam, tamamen kötü niyetli
ve kötü olduğunun farkında olmayan bir karakter. Kitabın başlangıcında yer alan
“Bu dünya, iyilerin olduğu kadar kötülerindir de; lütfen onlara da yer açınız…”
sözü, yazarın savunduğu düalizmin bir yansıması niteliğinde.
Kitabın olay örgüsü okuyucuyu kitaba bağlayan en önemli
unsur ve daha önce de belirttiğim gibi oldukça iyi kurgulanmış. Eserin yalın bir
dille ve karşılıklı diyalog şeklinde yazılmış olması, okuyucu için oldukça
rahat okunur bir kitap olmasını sağlamış. Fakat olay örgüsü dışında, insan
hırsının, ihtirasının sınırlarını çizmesi bağlamında önemli aforizmalar ve
dersler içerdiğini söylemek de yanlış olmaz. Bu açıdan bakıldığında kitap,
hırsının kurbanı olan bir adamın kendini yok edişini anlatan ibret alınası bir
anlatıya dönüşüyor.
Kitaptaki aforizmalar ve kıssaların her biri, üzerine bir
deneme yazılabilecek nitelikte. Kambur karakterinin ve içinde yaşadığı
mağaranın insanın ilkel benliğine açılan bir kapı olduğunu, kişinin içindeki
tüm kötü duygulara hitap ettiğini ve kitaptaki kötü adamın yaptıklarının, her
birimizin zihninden zaman zaman geçen fakat baskıladığımız hastalıklı
düşüncelerin eseri olduğunu görmek okuyucuyu dehşete düşürdüğü gibi, adamın
yaptıklarından ve Kambur’dan ders almaya da önayak oluyor. Tam da burada,
kıssaların ve aforizmaların değeri ortaya çıkıyor.
Sözün özü; eserin içerdiği felsefeyi benimseyip benimsememek
önemli değil. Her yazar, dış dünyada karşılaştığı iyilikleri ve kötülükleri
içselleştirerek kâğıt üzerine aktarır ve okuyucuya sunar. Katılıp katılmamak,
yazarın ortaya koyduğu düşünceleri benimseyip benimsememek tamamıyla okuyucuya
kalmış bir şey. Yazarın Kambur karakteriyle de kötü adam karakteriyle de
okuyucuya dikte etmek istediği bir düşünce falan yok. İçeriğin okuyucudaki
tezahürü, aforizmaların ve kıssaların verdiği mesaj tartışmaya son derece açık.
Bu sebepler, kitabı okumaya değer kılan şeyler kesinlikle.

Yorumlar
Yorum Gönder