Cesur Yeni Dünya-Aldous Huxley (İnceleme)
Cesur Yeni Dünya ya da orijinal adıyla “Brave New World”, Aldous
Huxley’in 1932 yılında yayımlanmış, distopya tanımına ucundan kıyısından uyabilecek
bir eseridir. Öte yandan tam bir distopya olan 1984’te George Orwell’in yaptığı
gibi, çok ağır bir korku havası da sezilmiyor eserden. Çoğu eleştirmene göre yazarı
Aldous Huxley’in ne anlatmaya çalıştığı ve tam olarak hangi cenahta yer aldığı
net bir biçimde anlaşılamasa da "Yeni Dünya" üzerine yapılmış
ekonomik, sosyal ve politik bir eleştiri olduğunu düşünmediğimi belirtmemde
fayda var.
Huxley eserde, yapay döllenme ile laboratuvar koşullarında
üretilen, şartlandırma teknikleri ve çeşitli süreçler ile yazgıları çizilen ve
“soma” adı verilen haz verici maddelerle insani duygulardan arındırılan
insanlardan oluşmuş, tamir etmektense tüketmeye yönelmiş ve her türlü
çatışmadan uzak apolitik bir toplum yapısı öngörmüştür. Seks hormonlu sakızlar,
sürekli cinselliği düşünen insanlar için yapılmış duygusal ve anlamsız filmler
ve tanrı yerine konmuş "Ford"la, Huxley'in dünya savaşı ile ABD'nin yükselişi
öngörüsü insanı, "Acaba bu adam gerçekten kapitalizm eleştirisi mi
yapmış..." düşüncesine sevk etse de diğer tarafta abartılı bir sosyalizm
tasvirine yapılan ufak eleştiriler de gözden kaçmıyor.
Bu noktada şunu belirtmek gerekir ki; bir yazının eleştirel
olması için, ele aldığı kavramı grotesk bir biçimde tarif etmesi yeterli değil.
Hormonlu sakızlar, manyetik golf sahaları, duygusal sinemalar gibi absürt
"Yeni Dünya" nimetleri ile dalga geçiliyormuş gibi görülmesi insanı
yanıltabilir. Tüm bunların yanında, godoşluk ile komünizm arasında ilginç
benzerlikler kuran arkadaşların yaptıkları gibi, karşı cepheden komünizme
yapılan dini ve kültürel zemin üzerine kurulmuş eleştirileri kitapta bire bir
görmek mümkün. Bilhassa vahşi John karakteri ile Huxley arasında açıkça
hissedilir bir bağ var. John'un Mustafa Mond ile tanrı üzerine yaptığı konuşma
akabinde kaçtığı yerde aklına düzenin öldürdüğüne inandığı annesini ve insani
değerlere sahip olmayan fakat umutsuzca aşık olduğu kadın Lenina'yı hatırlarken
kendini kırbaçla "terbiye etmesi" ve bir münzeviye dönüşmesi, Huxley'in
gittiği yönün ne taraf olduğunu daha açık bir şekilde belli ediyor.
Eseri okurken aklıma, Woody Allen’ın 1973 senesinde çekmiş
olduğu Sleeper filmi geldi ister istemez. Film, 1973 senesinde dondurulup
yıllar sonra uyandırılan bir adamın hikâyesini anlatır. Filmin baş karakteri,
Huxley’in Cesur Yeni Dünya’da tasvir ettiği gibi bir dünya içinde haplarla
beslenen insanların yaşadığı, insanların cinsel ilişki yerine bireysel cinsel
haz kabinlerini tercih ettiği bir dünyaya düşer ve yabancılık çekmektedir.
Dünyayı 1984 ve Cesur Yeni Dünya’dakine benzer, kaynağı belli olmayan bir güç
yönetmektedir. Her ne kadar Allen bu filmde bu tip bir distopyayı komik bir
şekilde izleyiciye aktarsa da her iki kitabı da okuyanlar için faydalı ve
eğlenceli bir film olacağı tavsiyesinde bulunmayı ihmal etmeyelim.
Sonuç olarak, kitabı okuduktan sonra "havada
kalma" hissiyatını derin bir şekilde yaşadığımı söylemem gerek. Yazarların
meseleler hakkında her zaman katı olmasını beklemek elbette saçma ama işin
içinde ya çok ciddi bir kararsızlık, ya yüksek oranda halüsinojen, ya da ince
düşünülmüş bir "çakallık" mevcut, orası aşikâr.
Yorumlar
Yorum Gönder