Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu-İtalo Calvino (İnceleme)



“Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu”, İtalo Calvino’nun 1979 yılında yayımlanmış, okur-yazar ilişkisi, yazmak ve hayat üzerine oldukça yerinde tahliller içeren kitabıdır. On farklı roman başlangıcı içeren fakat bu romanları ustaca birbirine bağlayan Calvino, yazar olarak kendi bakışının yanında bir kadın okuyucu ve bir erkek okuyucu gözünden kitaplara bakmış ve bu iki okuyucunun birbirleri ile olan ilişkilerini konu alan ve aynı zamanda tüm bu kitap başlangıçlarını da içine alan bir kurgu oluşturmayı başarmış. Kitap hakkında tahlillere geçmeden önce basit olay örgüsünden bahsetmek faydalı olacak sanıyorum ki.

DİKKAT! : BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERİR.

Yazar, kitabın başında bir erkek ve bir kadın okuyucu tanımlar. Her şey, birbirinden habersiz bu iki okuyucunun aynı kitabı okuması ile başlar. Kitabın bazı sayfalarının eksik olduğunu fark ederler ve tren istasyonunda bir yolcuyu anlatan bu kitabın tam da okuyucuyu sarmaya başladığı yerde kesilmesi hem kadın hem de erkek okuyucuyu çılgına çevirir.

Kadın okuyucu, kitabı değiştirmek için kitapçıya gider, kitapçıda erkek okuyucuyla karşılaşır. Önce sayfaları eksik olan kitap üzerine sohbet etmeye başlarlar. Sohbet koyulaşır ve edebiyat üzerine genel bir sohbete dönüşür. Kitapçı, bu kitap hakkında çok şikâyet aldıklarını söyler ve muhtemelen başka bir kitapla karışmış olabileceğini söyleyerek iki öfkeli okuyucuya da bahsettiği kitabı verir. Kadın ve erkek okuyucu birbirleri ile daha sonra haberleşmeye ve görüşmeye karar verirler.

Erkek okuyucu bu yeni kitabı okurken bazı sayfaların boş, bazılarının ise dolu olduğunu fark eder. Bu sırada aklından kadın okuyucu geçmektedir. Erkek okuyucu, kadın okuyucudan hoşlanmıştır. Bu kitapta bulduğu hatanın onun kitabında da olup olmadığını anlama bahanesi ile kadın okuyucuyu arar. Kadın okuyucu, hatanın kendi kitabında da olduğunu, kitabın orijinal dili ile ilgilenen dilbilimci bir profesörden kitap hakkında detaylı bilgi alabileceklerini söyler ve iki okuyucu profesörü görmek için üniversitede buluşmaya sözleşirler.

Üniversitedeki profesör o kitabın da aslında farklı bir kitap olduğunu, yazıldığı iddia edilen dilde yazılmadığını, aslında çok farklı bir dilde yazılmış olduğunu ve hatalı çevrildiğini söyler. Asıl kitabın başka bir yazara ait olduğunu belirtir ve okuyuculara asıl kitabı verir. Kadın okuyucu ve erkek okuyucu kitabı okumaya başlar, erkek okuyucu bu kitabı kadın okuyucuya yaklaşmak için bir araç olarak görmektedir fakat kadın okuyucu, entelektüel kaygılar içinde safça kitabı tartışmak istemektedir. Gelin görün ki kitap yine eksiktir.

Erkek okuyucu eksik olan bu son kitap için artık yayınevine gitmeye karar verir. Yayınevinde okuduğu kitabın sahtekâr bir çevirmen tarafından çevrildiğini, aslında başka bir yazarlara ait farklı parçalardan oluşturulduğunu öğrenir. Erkek okuyucu, yaptığı araştırmalar sonucunda Ermus Marana adında sahtekâr bir çevirmenin çeşitli yazarlardan alıntılar yaparak sahte eserler yazdığını ve okurların kafasını karıştırmak için bu işi yaptığını öğrenir. Bu sırada öğrendiklerini aktarmak için erkek okuyucu, kadın okuyucu ile kadın okuyucunun evinde buluşmak üzere sözleşirler. Sözleştikleri gibi evde buluşurlar ve bu işin üzerine gitmeleri gerektiğine, bahsi geçen yazarlardan biriyle görüşmeleri gerektiğine karar verirler.

Kadın okuyucu ile erkek okuyucu, kitabın asıl yazarı olduğuna inandıkları bir yazarla buluşurlar. Yazar onlara bu kitabın kendine ait olmadığını, kendi adına düzmece romanlar yayımlayan Japonya kökenli bir çeteye ait olduğunu söyler. Erkek okuyucu, çete reisinin Ermus Marana olduğundan emindir ve onun peşine düşme kararı alır.

Erkek okuyucu, sahtekâr çevirmenin peşine düştüğü yolculuk sırasında gittiği ülkede yasaklı olan bir kitabı taşıdığı gerekçesi ile tutuklanır. Uzun süren ikna çabalarının ardından kendini tutuklayanlarla işbirliği yapma bahanesi ile yasaklı kitaplar kütüphanesine ulaşma izni alır. Bu tutukluluk sırasında bir gece bir rüya görür. Erkek okuyucu rüyasında bir tren istasyonundadır. Bir yolcu, okuduğu kitabı oturduğu bank üzerinde unutmuştur. Erkek okuyucu kitabı alır ve kitabın bunca zamandır aradığı kitap olduğunu anlar. O sırada sislerin içinden kadın okuyucu gelmektedir ve erkek okuyucu ona, aradığı kitabı bulduğunu, bu kitabın dünyanın sonu olduğunu söyler.

Nihayetinde erkek okuyucunun arayışı kütüphanede son bulmuştur. Yolculuğu sırasında karşılaştığı on kitabın tamamı, o kütüphanede bulunmaktadır. Aradığı o ilk romanı bulmuştur.
Nihayetinde kadın okuyucu, erkek okuyucu ile evlenir, iki okuyucu aradığı romanı ve ondan da önemlisi aşkı bulmuştur.

DİKKAT! : BU BÖLÜM KİTAP HAKKINDA DETAYLI BİLGİ İÇERİR.

“Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu”, alışılmış bir roman değil. Calvino, kitabı yazarken yalnızca yazar olan kendisinin değil, ayrıca kitabı okuyan okuyucunun gözünden yazıyor. Yazar hem “yazar”, hem okuyucudur. Yazarın tarafsız bir okuyucu olmasının zorluklarından bahsediyor. Tarafsız bir gözle okumanın ne demek olduğunu şöyle dile getiriyor Calvino: “…okuma adı verilen o gözle görülmeyen devinimin işaretlerini yakaladığımı sanıyorum; bakışların ve soluğun akışı, ama daha çok sözcüklerin o kişiden (okuyucudan)  geçişini, sözcüklerin süzülüşünü ya da duruşunu, atılışını, duraksayışını, ara verişini, yoğunlaşan ya da dağılan dikkatini, geri dönüşlerini, hiş değişmiyormuş gibi görünen ama daima değişken kaypak yolculuğun.”.

Yazar, yazmak ve okumak üzerine düşüncelerini kurgu içine yer yer, okuyucuya fark ettirmeden yedirmeyi başarmış. Calvino, yazarın bir eser ortaya koyarken vermek istediği mesajın yanında edebi yeteneklerini de göstermek adına okuyucunun kafasını fazlaca bulandırabileceğini belirtiyor ve kendisi de bu kitapta bunu yaparken okuyucuyu “Okurken hem dalgın hem dikkatli olmalısın.” diyerek  hem okuyucuyu uyarıyor hem de okuyucunun dikkatini dağıtma konusunda yer yer öz eleştiri de yapıyor.

Diğer yandan Calvino bu eserde, yazmanın yazar için ve insanlık için anlamını da sorguluyor. Yazmanın ve okumanın verdiği tatmini ustaca tasvir ederken, bir yandan da edebiyat dünyası hakkındaki tespitlerini de ortaya koyuyor. Daha evvel de belirttiğim üzere her yazarın aynı zamanda bir okur olduğunu, her yazarın kendinden önce gelen yazarlardan etkilenerek kendi tarzını oluşturduğunu biraz ironik bir kurguyla anlatıyor.

Yazılan tüm eserlerin “Öykülerin Efendisi” diye tanımladığı, belki de bazılarımızın “İlham Perisi” olarak tanımladığımız şeyin etkisiyle ortaya çıktığını savunurken, edebiyatın ve felsefenin kümülatif ve tüm insanlık tarafından oluşturulan, dolayısıyla bütün insanlığa ait olan, telif hakkı olmayan bir birikim olduğu savını bir yerde “İyi ama bir öykünün tam başladığı an nasıl saptanır ki? Her şey daima önceden başlamıştır, her romanın ilk sayfasının ilk satırı, kitabın dışında olmuş bir şeye göndermedir.” sözüyle de destekliyor. Öykünmenin ve başka yazarlardan, eserlerden ilham almanın yanlış bir şey olmadığını belirtiyor.

Calvino’nun, bu eserinde özellikle yazma eyleminin bağlı olduğu şeyler üzerinde ayrıntılı tahliller yazdığını söylemek mümkün. Bireysel olarak yazarın, vermek istediği mesajın anlaşılıp anlaşılmadığı kaygısının yanında Calvino, diğer bakışları da işin içine katıyor: okuyucu, yazardan ne almak istiyor?
Okuyucunun verilen mesajı anlamasının yanında bir de bireyin dışında gelişen, hem yazarı hem de okuyucuyu engelleyen başka bir engel tam da bu noktada karşımızda duruyor: Sansür. Hem yazar, hem okuyucu bir arayış, bir merak ve bir kaygı içindedir ama öte yandan ifade ve düşünce özgürlüğünün kısıtlı olduğu bir düzende yazar için de okuyucu için de oldukça çetrefilli bir yol söz konusudur. Mesaj verme ve kitlelere ulaşma amacı duyan yazar, kendi iç hesaplaşmalarının yanında, dış etkenleri de göz önünde bulundurmak zorundadır.  Bilgiye aç okuyucu ise arayış içindedir. Calvino, sorgulamanın olmadığı sansürcü bir anlayışın, hem yazar hem de okur için zorlayıcı açmazlara sebep oluşuna da yine ironik bir kurguyla değiniyor.

Sözün özü şu ki; Calvino bu eserde okumanın ve yazmanın ne demek olduğunu anlattığı gibi insan hayatının ve insan merakının da ne demek olduğunu anlatıyor. Merak denen şeyin, insanı insan yaptığını vurguluyor ve bize insanlığın bu sebeple hiçbir zaman bitmeyecek bir roman olduğunu söylüyor.

İnsan, birey olarak koskoca bu romanın bir bölümünü oluşturuyor. Calvino, ben, sen, hepimiz… Hepimiz hayatımız boyunca sorup duracağız, bu sebeple “insanlığı” öldürmeye hiçbir silahın gücü yetmeyecek.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Casus-Joseph Conrad (İnceleme)

Şato-Franz Kafka (İnceleme)

Dublinliler-James Joyce (İnceleme)

Tatar Çölü-Dino Buzzati (İnceleme)

Karamazov Kardeşler-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Ölü Canlar-Nikolay Gogol (İnceleme)

Özgürlük Yolları 2 Yaşanmayan Zaman-Jean Paul Sartre (İnceleme)

Beyaz Gemi-Cengiz Aytmatov (İnceleme)

Kumarbaz-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Taras Bulba-Nikolay Gogol (İnceleme)