Kayıtlar

Nesneler, Şeyler ve Anlamlar

Resim
Sıradan, granit bir mutfak tezgahı. Sol tarafında yarısı yenmiş bir fındık pakedi var. Hemen yanında siyah bir filtre kahve makinası. Makina, ta Çin'den gelmiş, Dünya'nın öbür ucundan. Şimdi, bu tezgah üzerinde filtresinde küflenmiş 1 haftalık kahveyle duruyor öylece. Evyenin sağında kahverengi bir çöp kutusu var. Çöp kovasında çöp poşeti niyetine, Tekel bayisinden alınmış alışverişin poşeti duruyor. Kovanın içinde üç beş parça kullanılmış mendil ve bir miktar sigara izmariti duruyor. Bu nesnelerin kullanım ömrü belli ki dolmuş ve bertaraf edilmek üzere çöp kutusuna atılmış. Sağda fırınlı ocağın üstünde duvara yakın bir çaydanlık ve hemen arkasında amacından farklı olarak yumurta haşlamak için kullanılan bir süt tası var. Süt tasının metal gövdesinin arkasında plastik bir sapı var. Farklı ham maddeler, yer kabuğunun farklı katmanlarından çıkıp bu tası oluşturmuş.  Tüm bu nesneler, farklı şeylere dönüşüyor zihnimde. Tezgahın üzerindeki rastgeleliğe baktığımda, bıraksan tüm bu ko

Sandalyenin Feryadı

Resim
 Alelade bir kafede, alelade bir sandalyeyim ben. İnsanlar beni önemsemeden üstüme otururlar, bazen de yüksek yerlere erişebilmek için oturağımın üstüne ayakla basıp çıkarlar. Üzerime oturdukları halde ileri ve geri masaya doğru veya aksi yöne doğru beni çekerler. Kıçını silmeyen insanlar var mesela, onlar zannederler ki bunu, kendilerinden başka kimse bilmez, ama ben bilirim, kimseye söyleyemem gerçi. İnsanlar, benim üstüme oturup kitap okurlar bazen. Çoğunlukla da karşıda bulunan başka bir sandalye kardeşimin üstüne oturarak karşılıklı sohbet ederler. Ben ise sessizce onları dinlerim. Soğuk veya sıcak fark etmez, ben her türlü hava koşulunda dışarıda hazırım. Bazen üstüme yağmur yağar, bazen soğuktan donarım, kimi zaman güneş tahtalarımı kavurur ama ben bir yere kıpırdayamam. Gece olunca, garson beni ters çevirir ve masanın üzerine diğer sandalye kardeşimle birlikte beni koyar.  Aslında koltuklar da oturmak için kullanılır ama şartlarımız aynı değildir. Onlar, genelde kapalı mekanlar

Zaman Makinesi – H.G.Wells İnceleme

Resim
Yaptığı zaman makinesiyle 800.000’li yıllara gittiğini iddia eden bir adam, bir grup bilim adamını ikna etmeye çalışmaktadır. Bu garip zaman yolcusunun anlattığı hikaye bir hayli ilginçtir. 800.000’li yıllarda iki tür insan yaşamaktadır. Daha insancıl olan büyük kafalı, küçük vücutlu bir ırk ile bu ırkla beslenen yırtıcı bir başka ırk. Zaman yolcusu, gelecekte bu yırtıcı ırk tarafından tuzağa düşürülür. Zaman makinesi yırtıcı ırk tarafından çalınmıştır. Zaman yolcusu, zaman makinesini ararken diğer uysal ırkla da temas kurar. Gelecekte bildiğimiz dünyaya ait hiçbir şey kalmamıştır. Uygarlığın daha da gelişmiş olmasını bekleyen zaman yolcusu bu sebeple hayal kırıklığına uğramıştır. Nihayetinde zaman yolcusu zaman makinesine kavuşur ve makineyi çalıştırarak daha uzak bir geleceğe gitmeye karar verir. Geri dönüp, deneyimlerini diğer insanlara aktarmak istemiştir fakat kimsenin ona inanmadığını gördüğünde tekrar makinesine biner ve bir daha geri dönmemek üzere uzak bir geleceğe

Görme Biçimleri - John Berger İnceleme

Resim
Berger, BBC’de görsel olarak da yayımlanmış bu eserinde Rönesans döneminden günümüze kadar sanatın evrimleşmesini incelemiştir. Kitapta bir eserin derinlemesine nasıl inceleneceği, daha doğrusu nasıl görüleceği konu alınmış. Rönesans’tan beri zenginlere ait olan sanat zevki, günümüzde de pek değişikliğe uğramadan yine zenginlere ve eğitimli gözlere hitap eden bir zevktir. Sanat eserleri incelenirken dikkat edilmesi gereken pek çok nokta vardır. Bunlardan en temeli, eseri yapan sanatçının hayatı ve karakteridir. Örneğin Rembrandt yaptığı eserlerin çoğunun içine kendisini gizlemiştir. Leonardo da Vinci, Mona Lisa tablosunda iddialara göre kendinden bazı parçaları da tuvale yansıtmıştır. Aynı şekilde Caravaggio bazı tablolarında kendine “ceza” vermiş ve kendi yüzünü tablolarına eklemiştir. Sanat eserleri, yapıldığı dönemdeki güzellik ve estetik algısını yansıtmaktadır. Özellikle nü çalışmalarda kadın bedeni sanatçı tarafından sergilenirken, erkek bu bedeni gözlemleyen, seyrede

Felaketzedeler Evi-Guillermo Rosales (İnceleme)

Resim
William Figueros, Küba’dan ABD’ye göç eden bir adamdır. İleri boyutta bir psikoza sahip olan William, bir süre yanında kaldığı halası tarafından özel bir bakım evine yerleştirilir. Kübalı bir işletmeci tarafından işletilen bu bakım evinde mental rahatsızlığı olan insanlar kalmaktadır. Bakım evinin şartları çok kötüdür. Hastalara sürekli sözlü ve fiziksel taciz uygulanmaktadır. Hastalar, pislik içerisinde çoğunlukla aç ve sevil bir şekilde hayatlarını sürdürmektedirler. Bu durumdan rahatsız olan William durumu sürekli dile getirse de hiçbir değişiklik olmaz. Sapık hasta bakıcıların tacizleri gün geçtikçe William ve arkadaşlarını daha da tedirgin etmektedir. Bakım evinde William orta yaşlarda ressam bir kadına aşık olur. Kadın da William’ı sevmektedir. Birlikte dışarıda özgürce yepyeni bir hayat kurma düşüncesindeki çift bakım evinden kaçmayı düşünmektedir. Orada esir olmadıklarını ve kendi paralarıyla barınma hakkı elde ettiklerini düşündükleri için bakım evi sahibiyle kon

Mahcubiyet ve Haysiyet-Dag Solstad (İnceleme)

Resim
Elias Rukla, 50’li yaşlarında bir edebiyat öğretmenidir. Hayatta istediklerini başaramamış bir adamdır. Ders verdiği lisede bir ders esnasında Henrik Ibsen’in Yaban Ördeği isimli eserini incelerken kendince bir aydınlanma yaşar. Öğrenciler kayıtsız bir şekilde başka şeylerle ilgilenirken Elias’ın hayatı kökünden değişmektedir. Aydınlanma sonucunda Elias, yaptığı öğretmenlik görevini ve evliliğini sorgulamaya başlar. Eşini çok sevse de, karısının onunla mecburiyetten birlikte olduğunun farkına varır. Karısına duyduğu sevgi ne yazık ki tek taraflıdır. Zihninde bu düşüncelerle gelgitler yaşayan Elias, bir gün okul çıkışında açılmayan bir şemsiye sebebiyle kontrol edilemeyen bir öfke patlaması yaşar. Bu öfke patlaması sonucunda Elias artık bu şekilde yaşayamayacağına emin olur. Elias ile evlenmeden evvel karısı Elias’ın bir arkadaşıyla evlidir. Arkadaşı küçük kızıyla karısını terk ederek ABD’ye yerleşmiştir. Küçük kızıyla ortada kalan kadın Elias’a sığınmıştır. Elias da yılla

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş-Jose Saramago (İnceleme)

Resim
Söz konusu eser 2005 yılında yayımlanmış ve Nobel Ödülü sahibi yazar Jose Saramago tarafından kaleme alınmıştır. Konusu şu şekildedir: İsmi bilinmeyen bir ülkede insanlar sıradan görünen bir sabaha uyanırlar fakat o gün kimsenin ölmediğini fark ederler. Ölüm bu isimsiz ülkeyi terk etmiş ve insanları sonsuz bir hayata adeta mahkum etmiştir. Ölümün ortadan kalkması, toplum içinde önce sevinçle karşılansa da zaman geçtikçe yarattığı problemler gün yüzüne çıkmıştır. Yaşlılar bir türlü ölemezler ve bu sebeple devlet orta vadede emekli aylıklarını ödeyemeyecek hale gelecektir. Sigorta şirketleri hayat sigortası poliçesi kesemeyecektir zira ölüm ihtimali artık ortadan kalktığı için teminat verecek de bir şey kalmamıştır. Ölü gömücüler işsiz kalmamak için hayvanları gömme işine girerler. Öte yanda ise ölmek isteyen insanları komşu ülkeye götüren ölüm turları mafya tarafından organize edilir. Bu kaotik atmosfer ülkenin popüler gazetelerinden birinin editörüne gelen mektupla

Palyaço-Heinrich Böll (İnceleme)

Resim
Heinrich Böll’ün 1963 yılında yayımlanan kitabı Palyaço, yazarın diğer kitapları gibi (Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru, Ademoğlu Neredeydin, Savaş Bitince...) Alman toplumunun ve modern dünyanın eleştirisinin yapıldığı bir eserdir. Böll’ün oldukça vurucu bir dille anlattığı hikaye özetle şu şekildedir: Hans Schneier, oldukça varlıklı Protestan bir ailenin çocuğudur. Ailesinin tüm engelleme çabalarına rağmen palyaçoluk mesleğini seçmiştir. Başlarda oldukça eğlenceli ve kazançlı görünen palyaçoluk Hans için gittikçe daha zor bir hal alır. Palyaçoluğun zaten toplum tarafından aşağıda görülen bir iş olması, Hans’ın sanat olarak değerlendirdiği bu işin izleyiciler tarafından böyle algılanmaması Hans’ın işini daha da zorlaştırmaktadır. Sevdiği kadınla birlikte yaşayan Hans, kadına evlilik teklif eder fakat kadın Katoliktir ve doğacak çocuklarını Katolik olarak yetiştirmek istediğini belirtir. Hans, dindar olmasa da sevdiği kadının bu isteğini kabul etmez ve kadından ayrılır, da

Gömülü Dev-Kazuo Ishiguro (İnceleme)

Resim
Gömülü Dev, Nobel Ödülü sahibi yazar Ishiguro’nun 2015 yılında yayımlanmış romanıdır. Kitabın konusu şu şekildedir; Axl ve Beatrice ortaçağda İngiltere’de yaşayan yaşlı bir çifttir. Yıllardan beri yaşadıkları ve hiç ayrılmadıkları kasabalarından, kasabadan ayrılıp başka bir yerde yaşamak için giden oğullarını arama amacıyla yola çıkarlar. Bir Sakson köyünde ejderha tarafından yaralandığı iddia edilen bir çocukla ve onu koruduğunu söyleyen Winston adındaki bir savaşçıyla karşılaşırlar. Axl, Winston ile aynı dili konuşabilmektedir. Ne var ki Axl ve Beatrice sis adını verdikleri bir muhtemel demans durumundan mustariptir. En yakın olayları net olarak hatırlayamazken uzak geçmişi çok iyi bir şekilde hatırlamaktadırlar. Axl aslında Kral Arthur’un danışmanlarından biridir ve iç savaş sırasında diplomatik faaliyetlerde bulunmuştur. Savaşçı Winston bu durumu bilse de Axl’a bunu bildiğini belli etmemektedir. Axl ve Beatrice ise eserde çokça adı geçen “sis”ten dişi ejderhanın so

Sorgulayan Denemeler-Bertrand Russell (İnceleme)

Resim
Büyük filozof ve matematikçi Russell bu eserinde çeşitli kavramları sorguladığı 20 denemesine yer vermiştir. Dönemin aykırı sayılabilecek aydınlarından biri olan Russell, 20. yy.’daki İngiliz toplumundan hareketle modern dünyadaki temel sorunları ve görüşleri irdelemektedir. Russell’a göre en temel problem insanların inançlarıdır. Russell pek çok konuda ters düştüğü Marx ile, bu mesele üzerinde fikir birliği ettiklerini belirtir. Russell da bir ateisttir. Ona göre rasyonel bir toplum kurmak, sosyal ve ekonomik hayat üzerinde ilerleme katetmenin ön şartıdır. Bilimsel temelli bir toplum inşaa edilmelidir, eğitim sisteminden ekonomiye kadar her şeyin temel hareket noktası bilim olmalıdır. Russell, çocuklara dini eğitimden ziyade bilim eğitimi verilmesi gerektiğini savunur. 20. yy.’ın başlarında hala batı dünyasında püriten (tutucu, hatta yobaz) bir bakış açısı mevcuttu. Toplumsal ahlak anlayışının çoğu insan tarafından dinden başka bir temele oturtulmadığı bir dönemdi. Eskisi

En Mavi Göz-Toni Morrison (İnceleme)

Resim
Söz konusu eser Nobel Ödüllü yazar Toni Morrison’ın yazdığı 1970 yılında yayımlanan ilk romanıdır. Pecola, Ohio’da yaşayan küçük bir zenci kızdır. Pecola’nın en büyük arzusu bir gün mavi gözlere sahip olabilmektir. Mavi gözlere sahip olabilme umuduyla küçük kız bir büyücüye gider ve isteği mecazen de olsa gerçekleşir. Küçük kız aslında bir aile içi şiddet mağdurudur. Babası tarafından cinsel tacize ve tecavüze maruz kalmıştır. Babasından hamile kalan Peccola’nın etrafındaki herkes bu durumun farkında olsa da kimse bu konuyla ilgili harekete geçmek istememektedir. Peccola, bu trajediyi tek başına göğüslemektedir. Kısa zaman içinde yaşadığı büyük buhran küçük kızı hayal aleminde yaşamaya iter. Başta Peccola’nın ailesi olmak üzere herkes sanki bu berbat durumun tek sorumlusu Peccola’ymış gibi davranmaktadır. Toni Morrison, yazıldığı dönemden çok sonraları ses getiren bu eserinde savaş sonrası ABD’de yaşayan siyahi insanların sessiz çığlığını aktarmaktadır. Beyazlar taraf

Sabır Taşı-Atiq Rahimi (İnceleme)

Resim
Afgan asıllı yazar Atiq Rahimi’nin 2010 yılında yayımlanan ve aynı isimle sinemaya da uyarlanan eseri olan Sabır Taşı, Afganistan’daki savaşın gölgesi altında geçmektedir. Savaşta ensesinden yaralanıp yatağa mahkum olan bir adamın karısının öyküsüdür. Kadın, kocasına bakarken onun ve hayat hakkındaki itiraflarını hareketsiz yatan fakat her şeyin bilincinde olduğunu düşündüğü kocasına açar. Genç kadın bu itiraflar sırasında kocasıyla evlendiği yıllara gider ve zorla evlendirildiği bu adamı ve o yılları düşünür. Kitabın sadece Afgan toplumu özelinde değil, tüm doğu kültürlerinde kadının yerini oldukça yalın ve etkileyici bir biçimde anlattığını söylemek gerek. Kısa bir kitap, belki novella kabul edilebilecek boyutta olmasına karşın ezilen ve her zaman geri planda bırakılmış doğu kadınının başkaldırısı sayılabilecek ölçüde yoğun bir eser.

Dört Adam (Öykü)

Uyandım. En son, akşamki konserden önce biraz amfetamin ve bolca alkol aldığımı hatırlıyorum. Yanımdaki bu sarışın hatunun da kim olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Alkol midemi yakmış. Acıktım ve bir şeyler yemeliyim. Yanımda yatan bu kızla sanırım gece tanıştım. Konserden sonra olmalıydı. Her şey bir rüya gibi geliyor. Uykuyla uyanıklık hali arasında gidip geliyorum. Kuliste otururken bir anda içeri giren üç beş kız hatırlıyorum. Aralarından en beğendiğim buydu. Adını bilmiyorum, sormadım da. Sadece yanımda yattığını biliyorum. Gece ne oldu, onunla ne yaşadık ve ne kadar içtik hatırlamıyorum. Kalkıyorum, mutfağa gidip ekmeği alıyorum. Arasına salam koyup yemeye başlıyorum. Bu sırada yatak odasından tıkırtılar geliyor. Kız uyandı sanırım. İçeri bir göz atmalıyım, giderken telefonumu ya da cüzdanı aşırmasından korkuyorum. İçeriye gidiyorum. “Günaydın sevgilim” diyor ve dudaklarıma yapışıyor. İsteksizce öpüyorum ve “Günaydın” diyorum. “Günaydın ama kim olduğunu bilmiyoru

Paralel Evrende Olup Bitenler (Öykü)

            EVREN 1   Saat sabah 4:00.   Esenler Otogar’ında adı önemli olmayan bir otobüs firmasına ait İstanbul-Ankara seferini yapacak olan otobüs hareket etmek üzereydi. Bu otobüsü kullanarak Ankara’daki iş görüşmesine giden Ahmet, biletinin üzerinde yazan koltuk numarasını buldu ve oturdu. Çocukluğundan beri koridor tarafında oturmaktan haz etmezdi. Cam kenarında bir yer bulmuş olmak ona ufak da olsa bir mutluluk vermişti.   Yol uzundu, aşağı yukarı 5-6 saati bulacaktı. Ahmet’in biraz uykusu vardı ama otobüse binmeden önce otogardaki otomattan alıp içtiği ucuz kahvenin etkisinden midir yoksa birkaç saat sonra gireceği iş görüşmesinin verdiği heyecandan mıdır bilinmez, kendinde açıklayamadığı bir enerji de hissediyordu. Otobüs pek dolu değildi. Bayram tatili ya da okulların kapanış dönemi olmaması ve saatin de bu kadar erken olması sebebiyle otobüste bulunan birkaç kişiyi görüp kalkışı beklemeye başladı.   Ahmet’in iki sıra önünde yaşlı bir çift oturmaktaydı. Yaşlı kadın

Devrim (Öykü)

Zeynep, başını bar tezgahına doğru eğmiş, bir şeyler düşünüyordu. Arka fonda çalan müzik son seste kulaklarında çınlıyordu. Bir anda, garsonun omzuna dokunmasıyla irkildi: -“Zeynep, şuradaki grup için on tane tekila şat, sekiz tane de ellilik bira. Anladın mı?” -“Anlamadım bir daha söyler misin? “ -“On tekila şat, sekiz de ellilik ver diyorum.” Sıkıcı bir işti. Zeynep, istenilen siparişi verdi. Garsonun, elindeki tepsiyle dans edenlere çarpmadan gitmeye çalışmasını izledi. Siparişi veren grubu merak ediyordu. Garson, birkaç metre daha ilerledikten sonra on-on iki kişilik bir grubun önünde durdu ve siparişleri küçük bar masasının üstüne koymaya başladı. Genç kız, bu sırada gruptakilere baktı. İçlerinde dans edenler, yanındakinin kulağına bir şeyler bağırarak gülenler, sevgililer, öpüşenler vardı. Kendini bir an için onların arasında düşündü. Arkadaşları aklına geldi. Sonra da Hakan geldi aklına. Hakan’la çıkmaya başladığından beri, Hakan’ın arkadaşlarından pek haz