Nesneler, Şeyler ve Anlamlar

Sıradan, granit bir mutfak tezgahı. Sol tarafında yarısı yenmiş bir fındık pakedi var. Hemen yanında siyah bir filtre kahve makinası. Makina, ta Çin'den gelmiş, Dünya'nın öbür ucundan. Şimdi, bu tezgah üzerinde filtresinde küflenmiş 1 haftalık kahveyle duruyor öylece. Evyenin sağında kahverengi bir çöp kutusu var. Çöp kovasında çöp poşeti niyetine, Tekel bayisinden alınmış alışverişin poşeti duruyor. Kovanın içinde üç beş parça kullanılmış mendil ve bir miktar sigara izmariti duruyor. Bu nesnelerin kullanım ömrü belli ki dolmuş ve bertaraf edilmek üzere çöp kutusuna atılmış. Sağda fırınlı ocağın üstünde duvara yakın bir çaydanlık ve hemen arkasında amacından farklı olarak yumurta haşlamak için kullanılan bir süt tası var. Süt tasının metal gövdesinin arkasında plastik bir sapı var. Farklı ham maddeler, yer kabuğunun farklı katmanlarından çıkıp bu tası oluşturmuş. 

Tüm bu nesneler, farklı şeylere dönüşüyor zihnimde. Tezgahın üzerindeki rastgeleliğe baktığımda, bıraksan tüm bu kompozisyon dış müdahale olmaksızın sonsuza kadar kalacakmış izlenimine kapılıyorum. Ben, düğmesine basmazsam kahve makinası sonsuza kadar çalışmayabilir. Bu, bana bir terk edilmişlik hissi veriyor. Nesnelerin ve şeylerin bir dili yok ama benim zihnimde uyandırdığı yansımalar var. Söz gelimi kahve makinasına bakınca geçen hafta hasta olduğumda beni ziyaret eden kız arkadaşımla paylaştığım sıcacık kahve aklıma geliyor. Bu şekilde bu Çin malı uyduruk kahve makinasını daha sempatik ve farklı şekilde anımsıyorum. 

Şimdi, salonun köşesindeki koltukta etrafıma bakınıyorum. Mutfak ve salon birleşik, mutfak tam karşıda. Mutfağın hemen sağında bir balkon var. Arkamda da bir pencere var. Kalın, sentetik, bordo perdeler sonuna kadar kapalı. Gün ışığı içeri girip nesnelerin üstünden yansıyarak keyfimi bozmasın diye bu perdeleri hep kapalı tutarım. Perdelerim gece gündüz işte tam da bu yüzden kapalı. 

Bu küçük yaşam alanında bir zamanlar canlı olup da şimdi nesnelere dönüşen bir sürü şey var. Ahşap mutfak dolapları, oturduğum koltuğun ahşap iskeleti, önümde duran ahşap katlanır masa ve bir zamanlar canlıların yapısında bulunan karbon atomlarından oluşan her nevi plastik parça. Çektiğim her nefesle küle dönüşen tütünü de unutmamak gerek. Canlı dünyada, nesneler de sürekli dönüşüm halinde. Nesneler, birbirlerine dönüşürken insan zihninde farklı anlamlar uyandırıyor. Fiziksel varlık birbirine dönüşürken kapalı bir fanus olan evrenin içindeki madde miktarı hiç değişmiyor. Bunun yanında madde miktarı değişmezken evrenin fiziksel yasaları da değişmiyor. Mikro ölçekte gerçekleşen dönüşüm ve kaos makro ölçekte tam bir tutarlılık içinde işliyor. Zihnimdeki anlamlar evrim halinde başka anlamlara dönüşse de fiziksel varlığın gerçekliğinin zihnimde yansıması değişmiyor. 

Oturduğum koltuk, içtiğim sigara, mutfak, yazarken kollarımla destek aldığım bu masa, hepsi gerçek. Rene Magritte'in İmgelerin İhaneti'ndeki gibi bir pipo resmi, aslında bir pipo değildir. Yine de gerçek bir piponun altına yazılacak "Bu, bir pipo değildir" ifadesi tutarsız olacaktır. Zira o nesne, gerçekten bir pipodur. Kağıt üzerine çizeceğim bir katlanır masa, sadece bir imgedir ve anlamı gerçekten bağımsız değildir. Masa imgesinin gerçekle bağlantılı olması için gerçek bir masaya benzemesi gerekir. İçinde bulunduğumuz evren de gerçektir. Zihnimdeki imgeleri ve anlamları oluşturan elektriksel sinyaller de gerçektir ama bu sinyallerin oluşturduğu benliğim ne kadar gerçeğe yakındır? 

Tüm bu nesneler sürekli dönüşürken, benim benliğim şu an için gerçek sadece ve günün birinde dağılıp gidecek. İnsan olmanın en güzel ve en lanetli tarafı da sanırım bu. Söz gelimi çaydanlık somut bir gerçek ama bu çaydanlığı atomlarına ayırıp her bir atomu evrenin farklı bir tarafına gönderirsek çaydanlık bizim görüşümüzde gerçek olmaktan çıkacaktır. Bunun sebebi, çaydanlığın artık bütünlüğünü kaybetmiş olmasıdır. İnsan zihni de bu örneğe benzer. Şu anda bir bütünlük içinde tüm bunları düşünen benliğim varlığını sürdürse de günün birinde bu benlik dağılacak. Yine de ortaya koyduğum somut düşünceler bir şekilde varlığını sürdürecek. 

Aslında nesneler değil, imgeler bulaşıcıdır. İmgeler, nesnelerden daha kalıcı ve gerçektir. Onları anlayacak bir zihin olduğu sürece sonsuza kadar yaşayabilir. İşte günün birinde dağılacak olan benliğim bir şekilde anlam üretmeye devam ediyor, ben gittikten sonra da bu imgeler kalıcı olabilir. Fiziksel olarak yaşadığımız her şey form değiştirerek de olsa bu devasa evren fanusu içerisinde varlığını bir şekilde sürdürmeye devam ediyor. Her anlam bir şekilde form değiştirse de bir yerde varlığını sürdürüyor. 


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Casus-Joseph Conrad (İnceleme)

Şato-Franz Kafka (İnceleme)

Dublinliler-James Joyce (İnceleme)

Tatar Çölü-Dino Buzzati (İnceleme)

Karamazov Kardeşler-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Ölü Canlar-Nikolay Gogol (İnceleme)

Özgürlük Yolları 2 Yaşanmayan Zaman-Jean Paul Sartre (İnceleme)

Beyaz Gemi-Cengiz Aytmatov (İnceleme)

Kumarbaz-F.M.Dostoyevski (İnceleme)

Taras Bulba-Nikolay Gogol (İnceleme)